Acılarla dolu dünyanın asıl sebebi nedir?

İnsanlık tarihinde savaşın olmadığı bir dönem var mıydı? 20. Yüzyılı temsil eden medeniyet tarihçisi ve filozof olan Will Durant kendisinin yazdığı kitapta insanların kağıda geçirdiği 3421 yıllık tarihte yalnızca %7.8’lik dönemde savaşın olmadığını söyledi. Bu dönemde savaştan ölen kişilerin sayısı yaklaşık 3 milyar 640 milyon yani şimdiki dünya nüfusunun yarısı kadar savaşta ölmüş öldüğünü göstermektedir. Gelecekçi Alvin Toffler insanlık tarihinde teknolojinin en hızlı geliştiği 1945 yılından 1990 yılına kadar toplam 2340 haftada savaşın olmadığı dönemin yalnız 3 hafta olduğunu söyledi. Ne kadar üzücü bir olay! İnsan soyunun birbirleri ile barışmayı seçmek yerine hep savaşmayı tercih ettiğini gösteriyor. Asıl düşmanı kendi iç varlığında aramaktan daha çok çevrede olan komşu, dost yada farklı uluslardaki insanlarda aradığını gösteriyor. Dini veya siyasi liderler tarafından yok edilmesi gereken varlığın başka bir millet, din veya ideoloji grubu olduğu hedef olarak gösterildi. İnsan soyu bilerek veya bilmeyerek bu korkunç lanetin altında sayısız insanı kaybettirdi ve kendisi de kayboldu.
Rönesans’tan sonra sanayi devrimi insan hayatında çok büyük değişimler yarattı. Birçok olumlu taraf olsa da yine o bir kadar da olumsuz taraflar da vardı. Teknolojiye sahip ya da onu kullanabilen çok az sayıda insan ise aşırı derecede zenginleşiyor. Buna sahip olamayan çoğunluğu işsizleştirip aşırı derecede fakirleşmektedir. Dünya servetinin %48’i dünya nüfusunun %1’lik kısmının elinde olduğu, fakir olan %50 kişinin dünya servetinin ancak %1’ine sahip olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Toplumun boşanma oranları zaman gittikçe hızla yükselmektedir. Çoğu ülke %30 civarında, bazı zengin ülkeler ise %70’e kadar yükselmiş durumda. Bu ne demek! Sosyal organizasyonun en temel ilkesi olan aile çökmüş demektir.
Buna karşın insan soyu güneş sisteminin dışına gönderdiği uzay mekiğiyle, çektiği karadeliğin fotoğrafıyla ve elindeki akıllı telefonun bir dokunuşuyla dünyanın öbür ucuna ulaşabilmesiyle kısacası sahip olduğu teknoloji ile övünüyor. Aileyi ve özgüveni hatta nefes alabilecek umudu ya da gücü bile yokken sahip olduğumuz taş, bakır ya da en ileri teknolojili akıllı telefon olsa ne fark eder.
Tanrı, ilk insanı yaratırken Kendi suretinde yaratığını Kutsal Kitap açıklar. İlk olarak Adem Havva’ya bakarak ‘kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış et’ diyerek Havva’nın ne kadar değerli bir varlık olduğunu ifade etmiş. Ama ne yazık ki Tanrı ile beraber yaşadığı bu harika cennet bahçesi birden bire cehenneme dönüştü. Çünkü Tanrı’nın önünde Adem ve Havva günah işlediler. Sonra Adem ve Havva günaha düşmesinin asıl sebebi sensin diyerek birbirilerini suçlayarak sevgi ve güven yerine nefret ve kin püskürttü. Böylece aile ilişkileri bozulmaya başladı. Tıpkı modern çağdaki aile ilişkileri gibi. Sonra onlardan doğan çocuklar arasında kıskançlığın öfke patlaması ile ilk cinayet ortaya çıktı. Sonra ayrılıklar ve birbirilerine karşı olan nefret ve kin yüzünden korkunç savaşlar meydana geldi. Böylece binlerce yıl geçmesine rağmen durum hiç değişmeden 21. Yüzyıla kadar devam etmektedir.
Bilim, teknoloji, medeniyet, kültür gerçekten ilerlediyse neden hala dünyanın her yeri acılarla dolu? Bununla ilgili Mesih yani kurtarıcı olan İsa, benzetmeyle çok basit bir şekilde bunun sebebini açıkladı.
“Ben asmayım, siz çubuklarsınız. Bende kalan ve benim kendisinde kaldığım kişi çok meyve verir. Bensiz hiçbir şey yapamazsınız. Bir kimse bende kalmazsa, çubuk gibi dışarı atılır ve kurur. Böylelerini toplar, ateşe atıp yakarlar.” (İncil Yuhanna 15: 5-7)
Bir insanı asmanın çubuğu olarak ve Tanrı’nın Sözü olan kendisini asmaya benzeterek kendisine bağlı olanın anlamlı ve meyve dolu hayat süreceğini ama kendisinden ayrılanın ise kuruyup yok olacağını anlattı. Yemyeşil bir yaprak ne kadar sağlıklı görünsede daldan koparıldığı zaman birkaç gün sonra kuruyup yok olacağı kesindir. Çünkü yaşamın kaynağı olan kökten ayrılmasından dolayıdır.
Çiçeğin güzel görünmesi için her hangi bir çaba göstermeye gerek yok. Hiç bir emek vermediğimiz halde insanların icat ettiği herhangi yapay çiçekten çok daha güzel ve mükemmel görünüşe sahiptir. Çünkü onu tasarlayan mükemmel birisi yani Yaratan’dan dolaydır. Tohum toprağın içine sağlam bir şekilde köklenip durduğunda zaman gelince filizlenir, gövdesi büyür ve çiçekler açılır. Ama ne kadar mükemmel bir şekilde tasarlanmış çiçek olsa bile onun gövdesini kökünden ayırırsak hemen kuruyup yok olacaktır. Çünkü kökünden besini alamadığı için, yaşamdan da yoksun bırakılmıştır.

Öyleyse insanın yaşam kaynağı olan Tanrı’dan ayıran nedir? Kutsal kitap söyle der. “Bakın, RAB’bin eli kurtaramayacak kadar kısa, Kulağı duyamayacak kadar sağır değildir. Ama suçlarınız sizi Tanrınız’dan ayırdı. Günahlarınızdan ötürü O’nun yüzünü göremez, Sesinizi işittiremez oldunuz.”(Yeşaya 59:1,2) Tanrı bizi sevmediği için bizden ayrılmadı. O günahkârı sever ama günaha tahammül edemez. Suçlarımızdan dolayı ellerimiz, yüreğimiz, düşüncelerimiz hep kötülükle dolu olduğu için O’nunla ayrı düştük. Kutsal olan Tanrı’nın günahlı olan insanla beraber olması olanaksızdır. Yaşamın kaynağı olan Tanrı’yla ayrı düşünce ölüm geldi ve bunun meyveleri çoğalınca acılarla dolu dünya oldu.
Bu yüzden Tanrı acılara son verilsin diye günahı ortadan kaldırmak için Tanrı’nın kurbanı olan Mesih İsa’yı gönderdi.