Tanrı’nın Egemenliği Sözde değil Güçtedir
Merhaba ben Ali. Ali kimdir? Ali size kendi kurtuluş hikayesini anlatacak. Ali ve İsa Mesih’in tanışması.
Küçüklüğümde sevgiye aç bir insandım. Bence her insanın sevgiye ihtiyacı var. Ama bu sevgiyi doyurabilecek hiçbir şey yok bu dünyada diye düşündüm. Küçük birisi için garip bir düşünce… Annem ve babam beni severdi ama ortalama bir aile olarak bana bakarlardı. Ama onların sevgisi bile yeterli değildi beni karşılıksız sevmelerine rağmen. Onlar inançlı insanlardı ama dindar değillerdi.
Küçüklüğümden beri bir Yaratıcı’ya inandım ama bir dine sahip değildim. Ailemden gelme olduğuna inandığım bazı kötü davranışlarım vardı. Çok fazla küfür eden ve çok kavgacı bir insandım. Bu yüzden arkadaşlarımla aramda bir problemim oluyordu. Ben 7 yaşlarındayken amcam Mesih’e iman etmişti. Ailemin içinde büyük bir patlama oldu. Babaannem, dedem, halam, babam bu değişeme şaşırmışlardı ve farklı zamanlarda onlar da Mesih inanlısı-Hristiyan- olmuştu. Ben bu olanları duydum ama bu durumu hiç garipsememiştim küçüklüğümden belki de. Amcam ve babam beni küçükken bir kaç defa Mesih imanlılarının olduğu bir kilise götürmüşlerdi. Tabi ben toplantıların tümüne katılmıyordum; küçük olduğum için küçüklere ayrı bir oda vardı ve orada akranlarımla birlikte oyun oynuyordum.
Küçüklüğümden beri hep bir Yaratı’cıya inandım. Ne doğru ne yanlış ayırt edemediğim için bir ideolojim ya da düşüncem yok denebilirdi. Ama nedendir bilmiyorum kendimi kiliseye yakın hissediyordum. 15 yaşıma kadar nadiren de olsa kiliseye giderdim babam ve amcam ile. Sonra bir gün amcam beni tekrar bir kiliseye davet etti. Gitme isteğim pek yoktu ama kimseye kolay kolay hayır diyemediğim için teklife evet dedim. O gün ben amcam, yengem, halam ve babaannem birlikte gittik. Kiliseye geldiğimiz zaman bazı kişiler bizi ağırladılar. Küçükken gördüğüm gibi içten bir davranış vardı. Ben ve ailemi önden 2. sıraya davet ettiler.
O gün vaazı İranlı bir pastör verecekmiş. Pastör Türkçe bilmediği için vaazı İngilizce verecekti. İranlı pastör hemen bizim önümüzdeki sıraya oturdu. Neyse ibadet başlamadan önce kilisede pastörlük eden bir kişi aynı zamanda vaazı tercüme eden kişi birbiriyle tanışmayan kişiler birbirleriyle tanışsın dedi. İranlı pastör arkasını döndüğünde ben vardım. Benim İngilizcem pek iyi değildi bu yüzden basit bir şekilde konuştuk. Sonra ibadet zamanı başladı. İbadet genellikle ilahiyle başlar. İlahi söylemeye başladılar. Ben de küçükken buna aşinaydım. Orada ilahi söyleyen kişilere eşlik ediyordum. İlahi söylerken şöyle bir şey hissettim yüreğimde: Bir daire var ve içinde bir sürü nokta var. Aynı zamanda bir nokta da dairenin dışında. Dairenin içindeki noktalar kiliseye gelip yürekten insanları temsil ediyordu; dışarıdaki nokta ise beni temsil ediyordu.
Her ne kadar oraya gelip ilahi söylesem de, bir Yaratıcı’ya inansam da kendimi oraya ait hissetmiyordum. Daha doğrusu bir Mesih inanlısı olarak göremiyordum. İlahiler söylendikten ve vaaz bittikten sonra İranlı pastör “Hayatında mucize görmek isteyen var mı?” diye bir soru sordu. Tabi ki herkes ister. İsteyen herkes ayağa kalktı, ben de kalktım.
Mesih inanlısı olmamama rağmen bir Yaratı’cıya inandığım için O’nun mucize yapabileceğine inanıyordum. Hayatımda olmamasını isteğim sağlıksal bir problemimi düşündüm bir mucize olarak. Herkes tek bir sıra oldu ben ise sıranın ortalarındaydım. Pastör sıradaki herkes için dua etti. Dua ettiği kişi dua bittikten sonra yerine geçti. Ama birkaç kişi dua sırasında yere düşmüştü. Bunu ilk defa görüyordum. Bu olaya şaşırdım ama korkmadım. Bana böyle bir şey olmayacağını biliyordum. Yüreğimde tek şey sağlıksal problemin çözülmesiydi.
Sıra bana geldiğinde pastör ile aramda yaklaşık 3 metre mesafe vardı. Ben ona doğru bir adım attım. Adım attığım an üzerimde bir güç hissettim. Sanki bana biri sarılıyormuş gibi. O an yüreğimde derin bir sevinç vardı. İçimden sanki bir pınar akıyordu. O güç beni sevgi ile dolduruyordu sanki. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Göz yaşım hiç durmayacakmış gibiydi. Pastör bana “Seninle konuştuğum zaman sende bir şeylerin değişeceğini hissetmiştim” dedi. Sonra bana dokunmadan “Jesus” dedi. Jesus’un Türkçe anlamı İsa’dır. Bu sözden sonra bedenimde hiç güç kalmamış gibiydi. Ayaklarımın bağı çözüldü sanki. Ama aynı zamanda içimde çok büyük bir güç var gibiydi. Sonra ben de yere düştüm. Tabi o sırada bazı kişiler beni tuttu. Ve yere bıraktılar.
Yerde uzandığım süre boyunca hem ağladım hem de titredim. Hiç bitmeyecekmiş gibiydi. Aslında tüm gün sürse hiç problem olmazdı. O süre boyunca İsa hakkında duyduğum bilgiler sanki yüreğime kazınmış gibiydi. O’nun hakkındaki her şey yüreğimde anlam kazanmıştı. O’nun gücü, merhameti, lütfu ve en önemlisi sevgisi. Küçüklüğümden beri yetersiz olarak gelen sevgi o zaman benim içimdeydi. Hiçbir insanın, hiçbir şeyin vermeyeceği sevgiyi bana verdi İsa. İşte gerçek, saf sevgi O’ydu. Sadece O’ndan alınabilir. O zaman benden bir yükün kalktığını hissettim. Sonra ağlamam ve titremem bittikten sonra ben yerime geçtim.
Bir süre sonra tekrar ağlamaya başladım. İranlı pastör beni yanına çağırdı. Bana “İsa Mesih’i Rab’bin ve kurtarıcın olarak kabul ediyor musun?” dedi. Ben de yaşadığım bu gerçek olaya ve bana bu sevgiyi verene “Evet” dedim. O gün hayatım değişmeye başladı. Arkadaşlarımla olan ilişkim düzelmeye başladı. Küfür etmemeye ve kavga etmemeye başladım. O zaman arkadaşlarımdan biri bana “Ali sana ne oldu? Normalde bana yumruk atardın” dedi. Bunu söylemesi komiğime gitti ama o zaman yaşadığım bu olayı anlatmaya çekindiğim için bilmiyorum yanıtını verdim. Benim hikayem böyle ve hayatımın ilerleyen zamanlarında Tanrı’yla birkaç kez daha kişisel deneyimlerim oldu. İnanmadan önce böyle bir olay yaşacağımı, Tanrı ile konuşup O’ndan bir şey işitebileceğimi söyleselerdi “Bu çok saçma” diye düşünürdüm. Ama bu gerçek! Bu iyi bir haber! Şimdi ise uzun zamandır aradığım sevginin yolunu izliyorum.