Din Tanrı'dan Mıdır, İnsandan Mıdır?

Din, insan toplumunu etkileyen çok önemli ve hassas konulardan biridir. Bu yüzden bu konu ile ilgili konuşmak, soru sormak veya eleştiri yapmak hiç de kolay değil. Çünkü toplum ve din o kadar iç içe geçmiş ki dini sorgulamak sanki toplumun varlığını tehlikeye sokmak gibi algılanabiliyor. Öyle ise toplumun doğru ya da yanlış fark etmeksizin yalnız toplumun devamı için bireyin kişisel özgürlüğü ve düşünceleri hiçe mi sayılsın? Ya toplum komple yanlış yola gidiyorsa ne olacak? Bu bölümde (makalede) seni dinin nasıl oluştuğunu keşfetmeye davet ediyorum.

Türk Dil Kurumu dini şöyle tanımlamaktadır: “Din doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara, tanrıya inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum. Bu nitelikteki inançların kuralları, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen” olduğunu söylemektedir. Eğer dinin tanımı bu ise dini kuralları, düzenleri ve sistemleri oluşturan kim oluyor? Doğaüstü güç mü? Yoksa insan mı?
Türk dil Kurumu dini oluşturanın bir kurum olduğunu belirtmektedir. O zaman dini kitaplar ve kurucular bu konu ile ilgili neler söylüyorlar? Yahudilik dininin kutsal kitap olarak kabul ettiği Tevrat’ta Yahudilik dininin kurucusu olarak bilinen Hz. Musa ‘Tanrı bana Yahudilik dinini verdi’ veya ‘ben Yahudilik dinin kurucusuyum’ diye hiç bahsetmedi. Tevrat’ın tüm ayetlerinde Musevilik veya Yahudilik din kelimelerini arattığımız zaman bu konu ile ilgili hiçbir ayet çıkmamaktadır. O zaman dünya nüfusunun üçte birinin inandığı Hristiyanlık dininin kutsal kitap olarak kabul ettiği İncil’de Hz. İsa’nın Tanrı’nın kendisine Hristiyanlık dinini verildiğine veya kendisinin Hristiyanlık dininin kurucusu olduğunu iddia eden hiçbir ayet bulunmamaktadır. Hz. İsa hiçbir zaman kendisinin bir din kurucusu olduğunu veya Tanrı’nın kedisine böyle bir din verdiğini söylemedi.
Öyle ise bu dinler nereden çıktı? Gerçekten Türk Dil Kurumu’nun din tanımındaki gibi dinleri ortaya çıkaran insan mıydı? Bu konuya odaklanmadan önce Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın din konusunda nasıl düşündüğüne bakarsak daha netlik kazanabiliriz. İncil Matta 23. Bölümde defalarca ‘vay halinize ey din bilginler, ikiyüzlüler’ diye dindarları birçok konuda azarladığını bulabilirsiniz. Bazı yerlerde ise Tanrı’yı kendi menfaatleri için kullanan dindarlara ‘engerekler soyu’ olarak tanımlamaktadır. Neden Kutsal Kitap bu kadar dine karşıdır? Çünkü dinleri yaratan Tanrı değil, Kutsal Kitap’ın kendisi dinlerin Tanrı’dan olmadığını gösteren en büyük delildir.
Tanrı neden fark farklı dinler üretip aralarında çekişmeler, savaşlar çıkarsın ki? Bazı insanlar çok merak ediyor. Özellikle tek Tanrı inancına sahip dinler arasında neden bu kadar çok farklıklar var? Neden bu kadar çok savaş var? Tanrı sabahleyin bir şey konuşur, olmayınca öğleyin başka bir şey söyler, sonra yine fikrini değiştirerek akşamleyin başka bir şey mi söyledi? Başlangıç ve Son olan Tanrı bu kadar tutarsız olabilir mi? Her üç dinin ortak olarak kabul ettiği Tevrat’ta şöyle diyor. ‘Tanrı insan değil ki, Yalan söylesin; İnsan soyundan değil ki, Düşüncesini değiştirsin. O söyler de yapmaz mı? Söz verir de yerine getirmez mi?’ (Tevrat Çölde Sayım 23:19) Tanrı insan gibi yalan veya dönek bir söz söylemeyen bir karaktere sahip ise nasıl aynı Tanrı’dan böyle bir sonuç çıkabiliyor? Eğer Kutsal Kitap Tanrı kendi karakterini böyle açıkladı ise cevabı çok basit; İnsanlar Tanrı’nın söylediklerinden kendi menfaati için uygun olanları seçer, uygun olmayanı çıkarır, güzelce paketler ve kalıp haline getirir. İşte Tanrı’nın gönderdiği din bu diye. Böylece çeşitli dinler ortaya çıkmıştır. Biz ise bu dinlere baktığımızda hangisi Tanrı’dan ve hangisi insandan diye kafamız karışıyoruz.
Sizce koskoca evreni yaratan Tanrı’nın dine ihtiyacı var mı? Neden fark farklı dinler üretip aralarında çekişmeler çıksın ki? Tanrı’nın kendisinin hiçbir şeye muhtacı olmadığını çocuklar bile kolayca cevap verebilir. Asıl insan soyunun ihtiyacı olan ‘Hayatımın anlamı nedir? Neden hayatım bu kadar anlamsız oldu? Beni kim kurtarabilir?’ gibi nihai sorulara cevap verebilecek birisine ihtiyaç var. İnsanların ihtiyacı olan din değil, gerçek olan Tanrı’nın ta kendisidir.
Dindarlar yanlış yola gitti diye olduğumuz yerde umutsuzca yaşamaya ya da Tanrı inancından küsmüş biri olarak Tanrı’nın varlığını tamamen inkâr etmeye de gerek yok. Dinin adıyla yapılan geçmişteki yanlış olayları Tanrı tarihte en uygun cevabı verdi ve vermeye devam edecektir. Rab Tanrı gerekeni yapacaktır. Biz ise insanların var ettiği Dinin Ötesinde’de bizi bekleyen gerçeğe doğru yeni bir yolculuğa çıkalım. Tereddüt etmeden, korkmadan cesaretle bir adım atalım! Bizi Yaratan kendisini arayanı bilgisizliğe, kaosa sürüklemeyecektir. Tersine yaşam yolunu gösterecektir.
“Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır.” (İncil Matta 7:7)